Karakuşi Adaleti!
Kitaplardaki adaletin tanımına baktığımızda; hak ve hukuka uygunluk, doğruluk, türe. Türeyi uygulayan, yerine getiren devlet örgütleri. Herkese kendine uygun düşeni, kendi hakkı olanı verme olarak karşımıza çıkmaktadır. Tanımın devamında ise adaletin, özellikle hak ve hukuk kelimeleri etrafında derinlik kazandığı görülmektedir.
Haklı haksız, masum zalim, suçlu suçsuz, güçlü güçsüz gibi olumlu olumsuz durumların teraziye vurulduğu, akla karanın, zulmetle nurun birbirinden en belirgin çizgilerle ayrıldığı noktada adalet, tecelli edip ete bürünmüş bir vaziyete girince, aklen ve vicdanen, hak yerini buldu deriz.
Adalet kişilere, zümrelere, beldelere, vilayetlere, ülkelere, kıtalara göre tecelli ederse, vicdanlar da cebe bağlı hükümler icra ederse fakirin, güçsüzün, kimsesizin vay haline. İnsanlar, bulundukları ülkede, haksızlık karşısındaki hakkını bir üst mahkemelere taşıyıp, mesela Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi gibi başka ülkelerinin mahkemelerinden haklılığını ispatlayıp döndüğü vakit, haklı olan için, büyük bir mutluluk olur iken ülkesinin adalete düşmesi de ülke adına utanç verici bir vaziyet teşkil etmiş olur.
Ülkenin en itibarlı kurumlarından olması gereken mahkemeler, birilerinin sopası haline geldiği vakit zulme ve ehil olmayan eskilerin ifadesiyle kadıların iki dudağı arasından dökülen haktan uzak kararnameler olunca mahrumiyetlere sebebiyet verecektir. Hatırlanacağı üzere, 50’ li 60’ lı yıllarda hatta 90 yılların sonuna kadar iki aylık köy enstitü mezunları ile ziraat ve veteriner mezunu insanlar, ülkemizde yıllarca öğretmenlik mesleğinde çalıştırıldılar. Tarla- toprak ve hayvanlar üzerine tahsil yapan yüzlerce insan mekteplerde talebe yetiştirmek için istihdam edildi. Bu örneklere benzer uygulamaların kadılık için de yapılmadığını söylemek imkânsız değildir. Hal böyle olunca menkıbelere malzeme olacak evsafta hikâyeler ortaya çıkmış oldu. Hem dinlendirme hem de bilgilendirme sadedinde Karakuşi Kadı’ nın menkıbesini anlatmada fayda olacaktır.
Bir gün Karakuşi Kadı, bir fırının önünden geçerken burnuna güzel bir koku gelmiş. Vitrinde güveç içinde nar gibi kızarmış sahibini bekleyen nefis bir ördek var. Karakuşi Kadı, fırıncıya “Ben bunu aldım” demiş.
Kadıya itiraz edilir mi? Fırıncı hemen ördeği paket yapıp vermiş.
Az sonra ördeğin sahibi gelmiş: “Hani bizim ördek?”
Fırıncı boynunu büküp “Uçtu” deyince iş kavgaya dönüşmüş. Kavga sırasında fırıncı, araya giren bir gayrimüslim müşterinin gözünü çıkarınca korkup kaçmaya başlamış. Gayrimüslim de peşinde kovalamaya başlamış. Bir duvardan atlarken, bilmeden öteki taraftaki hamile bir kadının üstüne düşmüş. Kadın, çocuğunu düşürdüğü için, kadının kocası da fırıncının peşine düşmüş. Can havliyle kaçan fırıncının çarpıp devirdiği yahudi bir vatandaş da kızıp peşlerine takılmış.
Sonunda duruma müdahale eden zaptiyeler hepsini yakalayarak Karakuşi Kadı’ nın karşısına çıkarmışlar.
Kadı sırayla sormuş. Ördeğin sahibi: Bu adam ördeğimi iç etti, diye şikâyet etmiş.
Karakuşi Kadı, fırıncıya sormuş: Ne yaptın bu adamın ördeğini?
Fırıncı: Uçtu, demiş. Kadı, kara kaplı defterini açmış: Ördeğin karşısında “tayyar” yazılı. Tayyar “uçar” anlamına gelir. O halde ördeğin uçması suç değil, diyerek fırıncının beraatına karar vermiş.
Gözü çıkan gayrimüslim vatandaşa sormuş. Onun şikâyetine de kara kaplı defterden bir madde bulmuş: Her kim, gayrimüslimin iki gözünü çıkara, o müslimin tek gözü çıkarıla.
Davacı: Ne olacak? diye sorunca, Karakuşi Kadı: Şimdi, demiş. Fırıncı senin öbür gözünü de çıkaracak, biz de onun tek gözünü çıkaracağız.
Tabii gayrimüslim şikâyetinden hemen vazgeçmiş, fırıncı bu davadan da beraat etmiş.
Çocuğunu kaybeden kadının kocasına da Karakuşi Kadı: Tamam, demiş. Karını vereceksin, bu adam yerine yeni çocuk koyacak!
Böyle olunca adam da şikâyetini anında geri almış; fırıncı bu davadan da kurtulmuş.
Kadı dönmüş yahudi’ ye: Senin şikâyetin ne bre?
Yahudi ellerini açmış: Ne diyeyim kadı efendi, demiş. “Adaletinle bin yaşa sen emi!”
Anlatılan menkıbenin aslı var mıdır yok mudur bilinmez ama menkıbenin faslına bakıldığında günümüzde Karakuşi adaletini aratmayan kararların, adaletsizliklerin yaşandığını görmekteyiz. Ben sana soru sormayacağım. Sen bana suçlu olmadığını ispatla. Selam verdin niye verdin? Tutukla. Selam vermedin niye vermedin? Tutukla. Hâkim bey, beni niye tutukluyorsunuz? Suçum yok ki. Olsun biz sana suç buluruz gibi Karakuşi Kadı var-i tavırlarla adalet bu dünyada tecelli etmez.
Dönemlere göre, şahıslara göre, partilere göre hak ve hukukun dağıtılması, iktidarı elinde bulunduran gücün, evet en iyi adaleti ben dağıtırım, adalet dağıtıcısı benim gibi uygulamalar sergileyip, hatta kendi özel, proje mahkemelerini kurup, atamaları, görevlendirmeleri de taraftar olanlardan yapmak bir sonraki devran değişikliğinde, başa bela ve musibet olarak dönenmesi muhtemeldir. Hele bir de adalet Karakuşi Kadılara teslim olursa değil Avrupa Birliği, birliksiz ortada kalmış oluruz. Adalete kıyafet giydirilmemeli. Gözlükler taktırılmamalı. Eğer adaletin varsa göz rengi, o da renk körü olanından olmalı.
DİYŞAD Denetim Kurulu Başkanı
Mehmet Ali ÇOBAN
Facebook Hesabınızla Yorum Yapabilirsiniz
YORUMLAR